Woman to woman Temmuz Yazım:
Günümüzde kadınlar ve özellikle genç yaştakiler bedensel olarak mükemmel olma baskısı altındalar.
Bebek gibi görünen ciltler için Instagram filtreleri, photoshop ile düzenlenmiş dergi çekimleri, sosyal medya reklamları ile “mükemmel vücut algısı” birçok kadının üzerinde büyük bir baskı yaratıyor. Örneğin bu baskıyı üzerinde hisseden kadınlar plajda bedenlerini havluların veya tişörtlerin arkasına saklamak zorunda hissedebiliyor. Bu durumun belli bir ölçüde her kadın için geçerli olduğunu düşünüyorum. Mezun olunan okuldan, yerleşim yerinden ve ekonomik gelir düzerinden bağımsız, zihinde “şu anki halim tam değil” vurgusu var. Bu durum, mevcut ekonomik sistem tarafından da pompalanıyor:
Cildimiz pürüzsüz olmalı!
Her daim genç görünmeliyiz!
Şöyle giyinmeliyiz!
Böyle konuşmalıyız!
Sistem kadınlara, “Şu anki halin tamam değil. Sen düzeltilecek bir şeysin.” mesajı veriyor.
Ama hiçbirimiz düzeltilecek varlıklar değiliz. Endüstrinin tüm bu algıyı yaratması ve pompalamasıyla içinde yaşadığımız bedeni kabullenemiyor ve daha iyi olmak için kendimizi zorluyoruz.
Bunun sonucunda kendimizi şok diyet, yetersiz ve sağlıksız beslenme alışkanlıklarına itiyoruz.
Bir süre için ani kilo değişimleri bizi mutlu etse de uzun vadede sürdürülebilir bir yaşam tarzı olmadıkları için eski halimize geri dönüyor kendimizi suçluyor, kendimizden nefret ediyor, tekrar bir diyete giriyor, başarısız olduğumuzu düşünüyor kısır bir döngü içine saplanıp kalıyoruz… Ve bu döngü içinde bedensel ve zihinsel olarak oldukça yıpranıyoruz.
Peki ya başka bir bakış açısı mümkün olsaydı bu bizi nasıl hissettirirdi? Kendimizi yargılamak, suçlamak yerine bedenimize ve kendimize karşı nazik ve arkadaşça bir tavırla yaklaşmak nasıl olurdu?
Öz Şefkat ve Bedenle Olan İlişkimizi Yeniden Kurmak
Öz şefkat pratikleri bedenimizle olan ilişkimizi hoş yönde etkileyen algılarımızı artırmamıza, öz saygımızı pekiştirmemize destek olur. Aynada gördüğümüz görüntü dergi kapaklarındaki gibi olmayabilir ki bu da sadece endüstri tarafından yürütülen bir algıdır. Kendi görüntümüze kabul ve nezaketle yaklaştığımızda bedenimizin görüntüden çok daha fazla olduğunun farkına varabiliriz.
Kim olduğumuzu tanımlayan şey bedenimizin nasıl göründüğü değil, hayatta kalmamızı sağlayan içsel kaynaklarımızdır. Kendimize karşı nazik ve arkadaşça yaklaşma kapasitemizdir. Öz şefkat aracılığıyla bedenimizin nasıl göründüğüne takılmak yerine bizim için neler yaptığını ve hatta bazı insanlara göre ne kadar şanslı olduğumuzu fark edebiliriz. Böylece, bedenimize yaptıkları için teşekkür etme şansına sahip oluruz. Bedenimize yargı ve utançla yaklaşmak yerine şefkatle kabule geçebiliriz.
Kristin Neff, Öz şefkat kitabında insanlığın ortak deneyiminden bahseder ve şöyle der:
“Bedeninizde pek de sevmediğiniz özellikleri düşünün. Eleştiri ve yargı ile değil de durumu kabul edip edemeyeceğinizi inceleyerek…”
Ve sorar:
“Saçlarınızın beyazlaması gerçekten büyük bir sorun mu?
Beş kilo fazlanız, bedeninizin içinde sağlıklı hissedip hissetmemenizi gerçekten etkiliyor mu?
Peki hisleriniz ortak insanlık hali olabilir mi?
Beden memnuniyetsizliği, günümüzde insan olmanın bir parçası olabilir mi?”
Kendimizi olduğumuz gibi sevip kabul edebiliriz.
Carl Rogers’ın dediği gibi:
“Ne kadar ironiktir ki ancak kendimi olduğum gibi kabul edebildiğimde, dönüşüm gerçekleşebiliyor.
Kendimle savaşmadığım zaman ancak orada sağlıklı ve mutlu olmaya dair kendimi destekleyebiliyorum.”
Ve bugün şefkatle bedenine bakabilmeyi deneyebilirsin.
Buraya senin için “Öz Şefkatli Beden Tarama” uygulamasının Podcast yayını bırakıyorum.